CEVAP: Ehl-i sünnet inancında şefaat haktır. Cahiliyye müşriklerinde şefaate inanırlardı. Allah’a ortak koştuklarının şefaate yetkili olduğunu kabul ederlerdi. Gerek ayetler, gerekse hadisler bu şekil şefaati red ederek fayda vermeyeceğini bildirmişlerdir. Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya layık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakın ve sevgili kullar olacaktır. (Kur’an Yolu Tefsiri) Bu sevgi kulların en üstünü ve faziletçi de kuşkusuz Muhammed Mustafa (sas). Şefaat bir kimsenin bağışlanması için onun adına af dileme, maddî ve manevî bir imkanı elde etmesi için yetkili nezdinde aracılık yapmaktır. Veya günahkar bir müminin affedilmesi veya yüksek derecelere ulaşması için Allah nezdinde mertebesi yüksek olan birinin ona dua etmesi anlamına gelir. Şefaati yanlış anlamak bazen insanları dinî ve ahlâkî görevlerini ya da gevşekliği sürüklediği de görülür. Şefaate güvenerek günahta ısrarcı ve tevbede ihmalkar davranmak yanlış bir yoldur. Ayet-i kerimede (Mûddesir, 74/48) “Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” buyrularak, namaz kılmayan veya Peygamber’e tabi olmayan, yoksulu yedirmeyen, günahkarlarla günaha dalan ve ceza gününü asılsız sayanların şefaatten istifade edemeyeceği belirtilerek şefaatin sahih bir imana ve Allah’ın izni ile olabileceği haber verilmiştir. Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste, “Kıyamet gününde benim ümmetimden birçok kimseler gelip sol tarafa sevk olunduklarında; – Ya Rab, bunlar benim ashabımdır merhamet et, derim. – Bunların senden sonra neler işlediklerini sen bilmezsin. – Onlar kendilerinden ayrıldığın günden itibaren arkalarına dönerek intidatlarına devam etmişlerdir, buyrularak; “Rahman nezdinde söz ve izni olandan başka hiç kimsenin şefaate gücü yetmeyecektir. (Meryem Sûresi 19/87) Kıyamet gününde Peygamberimiz’e hitaben; “Ya Muhammed! Başını kaldır secdeden. İşte istediğin sana verilecek. Şefaat et. Şefaatin kabul edilecek.” buyrulacak. Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve; Ya Rabbi ümmetimi bana bağışla. Ya Rabbi ümmetimi kurtar. Ya Rabbi ümmetimi bağışla diye yalvaracağım. Yine Buhari rivayetinde: “Kimsenin zorlaması olmadan kendiliğinden ve içinden gelerek iman eden kimselere şefaat edeceğini söylemektedir. Resulullah’ın şefaatini elde edebilmek için onun belirttiği özelliğe sahip olmaya çalışmalıdır. Efendimiz kendisine ümmeti için şefaat yetkisi verildiği için defalarca şükür secdesi yaptığını Ebu Davud’un niyet ettiği hadisten öğreniyoruz. Mümin olana gerekir ki, Resulullah’ı iyi tanımalı, sevdalar üstü sevda ile sevgi beslemeli, O’nun nasihatlerini dinlemeli ki dünya ve ahireti mamur olsun. Dünya ve ukbamızı nurlandırmak istiyorsak Nebi’nin irşadına teslim olmalıyız.
Was this helpful?