CEVAP: Abdullah bin Mes’ûd (ra)’dan: ‘Peygamberimiz (sas) bir gün, Kâbe Mescidi’nde otururlarken, yanlarına zayıf ve fakir olan ashâbından; Habbab bin Erett, Suheyb bin Sinan, Bilâl bin Rebah, Ammar bin Yâsir, Ebû Fukeyhe, Âmir bin Füheyre (ra) gibi Müslümanlar da gelip oturmuşlardı. O sırada müşriklerin ileri gelenlerinden bir topluluk uğramış; Resûlüllah Efendimiz’in onlarla konuştuğunu görünce müşrikler birbirlerine, ‘İşte gördüğünüz gibi, onun oturup kalktığı kimseler bunlardır! Bunlar, oturulup konuşulacak kimseler mi sanki?! Allâh’ın, aramızdan kendilerine hidâyet ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar ha?!’ diyerek konuştular. Sonra da, Resûlüllah Efendimiz’e hitâben: “Yâ Muhammed, sen kavminden vazgeçtin de, bunlara mı râzı oldun? Allâh’ın, aramızdan kendilerine hidâyet ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar mı?! Biz bunların arkasından mı gideceğiz?! Sen onları yanından kov! Eğer onları kovarsan, belki sana tâbi oluruz; senin başında toplanır, senin meclisinde bulunuruz. Biz geldiğimiz zaman, onlar hemen yanımızdan uzaklaşsınlar! Biz dağıldığımız zaman, istersen onlarla oturabilirsin.” dediler. Bütün bunlara rağmen, Fahr-i Kâinat (sas) Efendimiz, onların hakir gördüğü fakir ve yoksullarla birlikte oturdu, onlarla beraber olmaya devam etti. Köleler, arpa ekmeğine bile dâvet etseler, dâvetlerine icâbet ederdi. Efendimiz, dullar, yetimler, zayıf ve yoksullarla birlikte yürümekten, onların ihtiyaç ve dileklerini yerine getirmekten utanıp sıkılmazlardı.
Was this helpful?