CEVAP: Yaratılış hikmeti bakımından yaratılmışların en şereflisi olan insan, İslâm dinini yaşamakla insanlar içinde en aziz duruma gelir. Müslüman için insanlar arasında aziz olmak çok önemli bir lütuftur. Ama bunu hak edebilmek için söz, düşünce ve hareketlerimizde çok dikkatli olmalıyız. Bizim emrimize sunulmuş olan bedenimizi doğru kullanırsak insanlığımızı yüceltmiş oluruz. Tersi olursa elbette sonuç da üzücüdür. Vücudumuzun azaları olan eller, ayaklar, gözler, kulaklar ve dil hayatımız içinde çok önemli yer tutar, işlevleri İslâmî olduğunda yaşantımız dünya ve âhiret için değer kazanır. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İyice bilmediğin bir şeyin arkasına düşme, çünkü, kulak, göz, kalp bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.” (el-İsrâ, 17/36), “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi kabul eden ve çok esirgeyendir.” (el- Hücürât, 49/12). İslâm dini, insanın özel hayatının korunmasını bir hak olarak görmekte ve çok önem vermektedir. Kişiliğe saldırı olarak adlandırdığı gıybeti (dedi- kodu) yapanın ve söz getirip götürenin ‘kul hakkı’nı ihlâl ettiğini bildirmektedir. Yüce Allah, kul hakkı konusunda alacaklı- verecekli olan kulların arasına da girmeyecektir. İşte bu nokta çok önemli; kul hakkını ihlâl eden kişi tövbe etmekle affa erişmez, ancak hakkını ihlâl ettiği kişiden özür dileyip, helâllik almadıkça. Yaşam içinde çeşitli insanlar ve onların davranış ve sözleriyle karşı karşıyayızdır. Bazen söylenenler karşısında şaşırır kalırız da bir söz çıkmaz ağzımızdan, bazen de kendimizi savunur, duruma hakim oluruz. Sonra bu olayı bir yakınımıza anlatmak, rahatlamak isteriz. Bu istek nefsimizden kaynak buluyorsa anlatacaklarımız gıybetten başka bir şey değildir. Ama sorunları kendimiz çözüme kavuşturamıyor ve bir akla, bir fikre ihtiyacımız varsa o zaman bilgili, tecrübeli ve sır saklayan emin bir kişiye olayı en doğru, abartısız ve duygularımıza kapılmayan bir şekilde anlatıp istişare ederek çözüm yolunu tespit etmeliyiz. Ancak bu şekilde davranmakla dinen yasaklanan gıybet ve koğuculuk, yani söz getirip götürmekten korunmuş oluruz. Dinimizin bu noktadaki amacı Müslüman’ın Müslüman’ı üzüp incitmesini, kişiliklerinin yaralanmasını önleyerek birlik ve beraberliğini sağlamaktır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas)’in bu konu ile örtüşen hadisi ile sözlerimizi noktalayalım: “Zandan sakının. Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Ehl-i iman (iman sahibi) hakkında hissiyatınız ile muamele etmeyin, nefislerinize aldanıp öğünmeye kalkışmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğz ve düşmanlık edip dargınlık edip dargın durmayın. Birbirinizden yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun.”
Was this helpful?