CEVAP: Allah’a (cc) ulaşmak isteyenler, yürüdükleri yolda sık sık ekstra lütuf ve ihsanlarla karşılaşırlar. Ehl-i tasavvufa göre Allah tarafından özel bir irşat ve aydınlatma anlamına gelen bu tür ihsanlara mevhibe ya da varidat adı verilir. Mevhibe, hak yolcusunun her şeyi doğru görüp, doğru değerlendirmesi için Allah’ın isim ve sıfat nurlarının kalpte tecelli etmesidir. Bu tecellilere mazhar olanlar iki kısma ayrılırlar: Birinciler peygamberlerdir. Onlara gelen varidatın Allah’tan olduğunda şüphe yoktur. Şeytan karışamaz. Bu nedenle bağlayıcıdır. İkiciler nebilerin dışındaki tüm insanlardır. Peygamberler gibi bir teminata sahip olmadıklarından, onlara gelen mevhibe ve varidat bağlayıcı değildir. İtibar edilmesi için Kur’an ve Sünnet’e uygun olması gerekir. Bundan dolayı ilhamlarından bahseden ve Allah’ın kendisine lütfettiği şeyleri söyleyerek insanları kendisine çağıran kişilere dikkat etmek gerekir. Bunların yaşantıları sünnete uygun mudur? İnsanları çağırdıkları şey Hz. Peygamberin sünneti ve o sünnete uygun şeyler midir? Eğer Kur’an ve sünnete uygun yaşıyor ve insanlara da Kur’an ve sünnete uymayı tavsiye ediyorlarsa problem yoktur. Aksi takdirde uyanık olmak gerekir. Zira insanlar Kur’an ve sünnete ters şeyleri saygı duyduğu kişiler söylediği için yapmakla mesuliyetten kurutulamazlar. Akıl ve iradeleri ile yürüyecekleri yolu doğru seçmek durumundadırlar. Çevresindeki insanları Kur’an ve Sünnet’e ulaştıran rehberlerin sözünü dinlemek, onların tecrübelerinden yararlanmak akıllıca bir iştir. Ancak yol bilen rehberlere teslimiyet akıllı ve şuurlu olursa güzeldir. Akıllı ve şuurlu teslimiyet rehber ya da mürşidin yolu bildiğinden ve yanıltacak bir kişi olmadığından emin oluncaya kadar araştırmak ve sonra tabi olmakla mümkündür. Nasıl ki, görsün diye insana iki adet göz verilmiştir. Aynen onun gibi Kur’an ve Sünnet de doğruyu eğriden, tam olanı noksandan ayırmak için iki göz gibidir. Dünyadayken bu iki gözü hakkınca kullanmayanlar ahirette kör olarak diriltilirler.
Was this helpful?