İslam kapısından içeri bakış

İslâm’a girmenin ilk şartı: Kelime-i şehadet getirmektir.

أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

Kelime-i Şehadet Okunuşu: “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü”

Kelime-i Şehadet Anlamı: “Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed (s.a.v) O’nun kulu ve rasûlüdür”

Kelime-i şehâdet getirmek,  Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmektir. Bunun herhangi bir törenle veya dinî bir kurumun huzurunda gerçekleştirilmesi gerekmez.

İslâm’a Girmek Önceki Günahları Temizler

Allah Teâlâ, kendisine doğru bir şekilde iman eden kullarını dinsizliğin bütün kirlerinden arındırır, büyük-küçük tüm geçmiş günahlarını affeder. Bu sebeple yeni müslüman olan kişiler, manevî açıdan yeniden doğmuş gibidirler.

Amr bin Âs (r.a) müslüman olurken Efendimiz’e:

“–Şart koşmak istiyorum” demişti. Efendimiz (s.a.v):

«–Neyi şart koşacaksın?» buyurdu. O:

«–Mağfiret edilmemi» dedi. Allah Rasûlü (s.a.v):

«–Müslüman olmanın daha önceki günahları silip süpürdüğünü, hicret etmenin daha önce işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?» buyurdu.

Şu hâdise de mevzu ile alâkalı misallerden biridir: Birgün sahabeden biri Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve şöyle dedi:

“Yâ Rasûlallah! Biz câhiliye ehliydik. Putlara tapar, kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. Benim küçük bir kızım vardı ve beni çok severdi. Öyle ki ben onu çağırdığım zaman sevincinden âdetâ uçar ve koşa koşa yanıma gelirdi. Bir gün yine onu çağırdım, koşarak yanıma geldi ve beni takip etmeye başladı. Yürüdüm ve âilemize ait olan yakındaki bir kuyunun yanına vardım. Kızımın elinden tutarak onu kuyuya attım. Kulaklarıma gelen son sözleri «Babacığım, babacığım» diyen çığlıkları oldu.”

Bunları duyunca merhamet ummânı Efendimiz ağlamaya başladı ve gözlerinden yaşlar boşandı. Orada hazır bulunanlardan biri hâdiseyi anlatan zâta çıkışarak:

“–Ey filan! Sen Rasûlullah’ı üzdün!” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“–Mâni olmayın! O, kendisini hüzne garkeden ve önem verdiği bir şeyi sormak istiyor” buyurdu ve o şahsa:

“–Anlattıklarını tekrar et!” buyurdu. Sahâbî sözlerini tekrarlayınca Rasûlullah (s.a.v) yine ağladı. Gözyaşları sakallarının üzerinden aktı. Daha sonra ona:

“–Allah, (müslüman olanların) câhiliye döneminde yaptığı hatâları affetti. Şimdi sen hayatına yeniden başla!” buyurdu.

Cenâb-ı Hakk’ın, hidâyete eren kullarına büyük bir lûtfu daha vardır. O da, daha önce yaptığı hayır ve hasenât türünden amellerini, îmân ettiği anda kabul buyurup amel defterine yazmasıdır. Hâlbuki îmân etmeden önce yaptığı iyilikler, Allah tarafından kabul edilmiyordu ve küfür üzere ölseydi âhirette onlardan hiçbir şekilde istifâde edemeyecekti. Îmân ettiğinde ise geriye dönük olarak bütün amelleri kabul edilmiş oldu.

YENİ MÜSLÜMAN OLAN KİŞİNİN YAPMASI GEREKENLER

Yeni müslüman olan kişiden ilk olarak gusül abdesti al­ması, daha sonra da dinin temel esasla­rını öğrenmesi beklenir. İslâm’a aykırı bir çağrışım yapmıyorsa ismini değiştirmesi şart değildir.

Ashâb-ı kirâmın haber verdiğine göre, bir kimse Müslüman olduğu zaman Rasûl-i Ekrem (s.a.v) ona namaz kılmayı öğretir, sonra da şöyle dua etmesini tavsiye ederdi:

اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي وَاهْدِنِي وَعَافِنِي وَارْزُقْنِي

“Allahümmağfir lî verhamnî vehdinî ve âfinî verzuknî: Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır, bana âfiyet ve hayırlı rızık ihsân eyle!”

İslâm’a yeni giren bir insan, önceki Müslümanların sahip olduğu hakların tamamına sahip olur ve onlarla eşit seviyede tutulur. Kendisine, dinini öğrenip yaşama husûsunda gerekli yardım ve müsâmaha gösterilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir