Merak Ettiğiniz Konu Nedir?

İslamda İnsan Sağlığının Önemi

İslamda İnsan Sağlığının Önemi

 Yüce Rabbimiz dünya hayatında bizlere sayısız nimetler vermiştir. Bizlere sunulan nimetlerin en başında sağlığımız gelmektedir. Rahat, mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmenin en temel yolu sağlıktan geçmektedir. Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu emir ve yasakların yerine getirilmesi, sosyal hayatta bizlerden beklenilen görevleri layıkıyla yapabilmenin yolu da çokça ihmal ettiğimiz sağlığımızdan geçmektedir.
Çoğunlukla sağlığı yerinde olan insanlar bu nimetin kendilerinden hiç gitmeyeceğini zannederek sağlıklarının kıymetini bilememektedir. Peygamber efendimiz bu gerçeği bir hadisi şerifinde şöyle ifade etmektedir: İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.
Sağlıklı bir hayatı sürdürebilmenin iki temel yolu vardır. Birincisi hastalıktan önce sağlığı korumak, ikincisi ise, hasta olduğumuz zaman tedavi olmaktır. En önemli olanının ise sağlıklı olmayı devam ettirebilmek olduğunu peygamber efendimizin şu hadisinden öğreniyoruz: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağlığın, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşguliyet gelmeden önce boş zamanın, ölüm gelmeden önce hayatın.
Sağlığımız bir nimet olduğu kadar korunmak üzere bizlere verilmiş bir emanettir. Bu yüzden kıyamet günü, sağlığımızı ve vücudumuzu koruyup korumadığımızdan da hesaba çekileceğiz. “İnsanoğluna beş şeyden hesap sorulmadıkça kıyamet günü hiçbir tarafa hareket etmeyecektir; Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nerede harcadığından, bildiğiyle amel edip etmediğinden. (Tirmizî, Kıyamet, 1)  hadis-i şerifi bu gerçeği ifade etmektedir.
Sağlığımızı koruma yollarından birincisi; temizlik, dengeli beslenme, sağlığa zararlı olan şeylerden kaçınma ve bulaşıcı hastalıklardan uzak durma. İkincisi ise, hastalıkları tedavi ettirme, beden ve ruh sağlığımızı koruma, hekimliğin ve duanın önemi.
Sağlığı koruma
Sağlık Allah’ın bize bahşettiği en büyük nimetlerindendir. Sağlık, ibadetlerimizi tam olarak ifa edebilmenin de temel şartlarındandır. İnsana verdiği zorluklar sebebiyle hastalık hali, dinimizde meşru bir mazeret olarak kabul edilmiş ve müminlerin namaz, oruç, hac gibi bazı ibadetleri eda etmelerinde kolaylıklar sağlamıştır. Mesela; oruç tutamayacak kadar hasta olanların oruçlarını kazaya bırakmaları, iyileşme umudu kalmayan hastaların, maddi imkânları müsaitse fidye vermeleri, ayakta duramayacak kadar hasta olanların namazlarını oturarak kılmaları ve suyla temas etmesi sağlık açısından sakıncalı olanların abdest ve gusülde teyemmümle yetinmeleri gerektiği gibi. Onun için ilahi bir lütuf olan sağlığımızı korumalı, sağlığımızı bozan her türlü etkiden sakınmalıyız.
Temizlik –Vücut Temizliği
Yüce dinimiz temizliği oldukça önemsemiş, peygamberimizin ifadesiyle “İmanın yarısı” olarak kabul etmiştir. İbadetlerde temizlik şartı aranmış, özellikle namazın olmazsa olmaz altı temel şartından ilk ikisi temizlik olarak belirlenmiştir. 
 
Elbise temizliği
Elbise temizliği sadece kendi sağlığımız açısından değil, aynı zamanda Müslümanlara karşı saygının da bir gereğidir. Rasulullah (sav) de bir heyet gönderirken onlara şu tavsiyede bulundular: “Sizler kardeşlerinizin yanına varıyorsunuz. (Onların yanına vardığınız zaman) binek hayvanlarınızı güzelleştirin ve güzel elbiseler giyininiz. Öyle ki halk içinde (vücuttaki)  “ben” gibi olunuz. Çünkü Allah çirkinliği ve isteyerek çirkinleşmeyi sevmez. Ebu Davud Libas 27
İlk vahyin ardından oldukça korkan peygamber efendimize cenab-ı hak Müddessir suresiyle ikinci defa hitap ettiğinde elbise temizliğine dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni tertemiz tut. Müddessir 1-4 
Çevre temizliği
Beden temizliğinin dışında yaşadığımız evlerle çalıştığımız işyerlerinin temiz tutulması, insanların gelip geçtiği yerlere, çarşı ve pazarlara, sokaklara çöplerin rastgele atılmaması çevrenin kirletilmemesi peygamberimizin emridir.
Ağız ve diş temizliği
Beden sağlığımız açısından dikkat etmemiz gereken bir diğer konu ağız ve diş sağlığıdır. Sindirim sisteminin başlangıcı olan ağzımız temiz tutulduğu, dişlerimizin sağlığı korunduğu müddetçe vücudumuzun sağlığı da korunmuş olacağı aşikârdır. Nitekim peygamber efendimiz ağız ve diş sağlığı için sürekli olarak misvak kullanmış ve ümmetine de misvak kullanmayı emretmiştir. 
Hadisi Şeriflerde şöyle buyrulmuştur: “Ümmetimi (veya insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim.” (Buhari Cuma 8) “Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbin razı olmasına sebeptir.  (Nesai, Taharet 5)
Dengeli beslenme
Beden sağlığımızı korumada önemli hususlardan birisi de dengeli beslenmektir. Aslında bütün işlerde dengeyi kaybetmemek elbette ki lehimize olacaktır.
Yüce Rabbimiz Araf Süresi 31. ayette: “Ey Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” buyurarak, yeme ve içmede dengeli olmamız gerekliliği üzerinde durmuş, aşırı yemek suretiyle israfı yasaklamıştır. Günümüzde obezite diye adlandırılan şişmanlık hastalık olarak ele alınmış, bunun temel sebebinin ise bilinçsizce yapılan yemek alışkanlığı olduğu vurgulanmıştır. Müslüman’a yakışan, her işinde olduğu gibi yemede de orta yolu tutmaktır. 
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna kendisini ayakta tutacak kadar yemesi içmesi yeterlidir. Şayet bu miktardan fazla yiyecek ise midesini üç kısma ayırsın; bir kısmı yemek bir kısmı içecek, bir kısmı da nefes almak için ayrılmalıdır.” Tirmizi, Zühd, 47
Hadis-i şerif konumuzu ne kadar da güzel izah etmektedir. Midemizi üç bölüme ayırmalı, üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, diğer üçte birini nefes almaya ayırmalıyız. İslam’ın yemek adabı işte bu şekildedir. 
Sağlığa zararlı olan şeylerden uzak durmak
Sağlığımızı korumanın temel şartlarından biri de hastalığa yakalanmamızı kolaylaştıran şeylerden uzak durmaktır. Dinimiz de sağlığa zararlı olacak şeyleri haram kılmış, bunlardan uzak durmamız için bizlere tavsiyelerde bulunmuştur.
İçecekler arasında insana en fazla zararlı olanı alkollü içeceklerdir. Adı ve tadı farklı olsa da sarhoşluk veren her şey alkol olarak kabul edilmiş, alkol ise dinimizde haram kılınmıştır. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır; “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.“ (Maide, 90) Peygamber (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Sarhoşluk veren tüm içecekler haramdır.” (Müslim, Eşribe 67) 
Alkolün beden sağlığını bozmasının yanında toplumun huzurunu bozan ve sosyal hayatı zedeleyen bir özelliği de vardır. Alkol alan insanlar sağlıklı düşünme kabiliyetlerini de kaybedince dostlukları bitirmekte, ailesini yıkmaktadır. Bunun neticesinde düşmanlıklar başlamakta ve insan hayatını kendi eliyle perişan etmektedir. Bu husus Kuran-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?” (Maide, 91)
Yukarıda okumuş olduğumuz Maide Süresi 90. ayette yiyeceklerden ölmüş hayvan eti, leş, kan ve domuz eti de haram kılınmıştır. Ayrıca vücuda zararlı olan ve günümüzde özellikle gençler arasında yaygınlaşan esrar ve eroin gibi uyuşturucu maddeler de dinimizde haram kılınmıştır. Yine Rabbimiz: Kendi elinle kendinizi tehlikeye atmayın. (Bakara, 195)  buyurmuştur. 
Hastalık;
  a) Yanlış alışkanlıkların sebep olduğu bir durum ve buna karşı Allah’ın bir uyarısı olabilir.
b) Hayat ve sağlığın kadrini kıymetini anlamaya ve şükretmeye vesile olur.
c)  Sabredilmesi halinde Allah’ın ödüllendireceği bir imtihanı olabilir. 
Sonuçta bizler bu dünyaya imtihan edilmek için gönderildik. O yüzden bizler bazen nimetlerin çokça verilmesiyle imtihana tabi tutulmaktayken, bazen de nimetlerin eksiltilmesiyle denenmekteyiz. Nitekim Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” Bakara 155
Dünya hayatının çeşitli bela ve musibetleri gibi hastalıklar da bu ilahi imtihanın birer parçasıdır. Bu yüzden hastalığa maruz kalan kişinin göstereceği tavır ve davranış büyük bir önem taşımaktadır. Yani mümin kendisine yakışan bir şekilde davranmak durumundadır. “Müminin misali, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir. Rüzgâr ona hangi taraftan gelirse onu eğer de yaprağı diğer tarafa döner meyleder (fakat o yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mü’min kişi de böyledir. O da belâ sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir kişinin benzeri ise sert ve dümdüz duran çam ve dağ servisi gibidir. Nihayet Allah onu dilediği zaman (bir seferde) kırar devirir.” Buhari Tevhid 31
Mümin tıpkı ekin misali rüzgârlarla sallanacak ancak yıkılmayacak. Sallandıkça da güçlenecektir. Fakat inanmayanlar başlarına gelen musibetlere karşı sabretmeyip isyan edeceklerdir. 
Hastalıklar müminin günahlarına kefarettir
Müslüman’ın başına gelen hastalık, gam-keder, yorgunluk gibi onu üzen, onun hayatını zorlaştıran her türlü sıkıntı hatta ayağına batan bir dikenin acısı bile sabrettiğinde Müslüman’ın hata ve günahlarının affedilmesine vesiledir. Bu da bir yönüyle mümin için nimettir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” Buhari Merda 1 “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim Zühd 13)
Başka bir hadis-i şerifte ise, Müslüman’ın uğradığı hastalık ve benzeri musibetlerin Allah katındaki derecesinin yükselmesine ve günahlarının ağaç yaprakları gibi dökülmesine vesile olduğu bildirilmektedir. Abdullah ibn Mes’ûd (ra) şöyle demiştir: “Ben hastalığı sırasında peygamberin yanına geldim ve vücuduna elimle dokundum. Peygamber şiddetli bir humma ile yanmakta idi. O’na: -Sen elbette çok şiddetli bir humma ile yanıyorsun. Bu şiddetli yanmanın şüphesiz senin için iki kat ecri vardır, dedim. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: -Evet, bir müslümana herhangi bir eza isabet ederse, muhakkak günahları ondan, ağacın yapraklarının dağılması gibi dağılır. Buhari,Merda 14
Bize verilen nimetlerin en önemlilerinden biri olan sağlığımızı elimizden geldiği kadar korumaya özen göstermeli, hastalandığımız zaman da tedavi olmak için doktorlara başvurmalı ve sonucu yüce rabbimize bırakmalıyız.
Tedavi olmak dini bir gerekliliktir
Hastalığı yaratan Allah şifasını da yaratmıştır. İlaçlar çoğunlukla bitkilerden elde edilir. Doktor ve ilaç şifa vesilesidir. Şifayı veren Allah’tır. Allah’ın 99 esma-i hünsasından biri de “Eş-Şafi”dir. Hastalandıktan sonra mecburen çareler ararız. Peygamberimiz tedavi olmayı tavsiye etmiş, kendisi de hasta olduğu zaman doktora başvurmuştur. Peygamberimizin tıbba dair tavsiyeleri olmuş, bu tavsiyeleri hadis kitaplarında “tıbb-ı nebevi” başlığı altında yer almıştır. “Allah hiçbir hastalık indirmemiştir ki şifasını da indirmiş olmasın.” Buhari tıp 1
“Yâ Resûlallah! Tedavi olmamamızda bize bir günah var mı? Diye sordular. Hz. Peygamber (sav) Ey Allah’ın kulları, tedavi olunuz. Çünkü doğrusu Allah yaşlılıktan başka yarattığı her hastalıkla beraber bir deva (ilâç) da yaratmıştır. İbn-i Mace Tıp,1 buyurmak suretiyle mü’minleri tedavi olmaya ve hastalıklara çare aramaya teşvik etmiştir.
Kişi kendisinin ve ailesinin sağlığını korumakla görevli olduğu kadar, toplumun ruh ve beden sağlığını koruyacak uzmanları yetiştirmekle de sorumludur. İmam Gazâlî, tıp eğitiminin farz-ı kifaye olduğunu belirtiyor. Yani bir toplumda yeteri kadar doktor yetiştirmek o toplumun üzerine farz olur diyor. Bu da konunun önemini anlamaya yeterli bir delildir.
Sağlığı korumak için, sadece ilaç veya aşı yeterli değildir. Yemenin, içmenin, giyinmenin, uyku ve dinlenmenin, temizliğin ve yeterli derecede bilgi sahibi olmanın, kısaca koruyucu hekimliğin de bu konuda rolleri inkâr edilemez.
Bulaşıcı hastalıklardan Uzak Durmak
Sağlığı korumanın yollarından biri de bulaşıcı hastalıklara yakalanmamak içir tedbirler almaktır. Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır. “Bir yerde veba olduğunu işittiğiniz zaman, o yere girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba hastalığı olursa oradan da çıkmayınız” [Buhari tıp 30]
Burada bulaşıcı hastalıklar için karantina uygulanmasının lüzumu açıkça belirtilmiştir.
Sağlığımızı korumaya yönelik olarak yerine getirmemiz gereken hususlara ve her türlü tedbiri almamıza rağmen hastalık bizleri yakalayabilir. Hasta olduğumuz zaman ise tedavi ettirme yolları aranmalıdır.
Tedavi olmak ne kadar gerekli ise, tedaviyi yapacak hekim olmak da o kadar gereklidir. Hatta hekimlik Farzı kifayedir. Yani bir yerde hastalığı tedavi etmek için bazı insanların Tıp bilgisi alması gerekir. Bu sebeple hekimlik yapanlar aynı zamanda kutsal bir görevi de yerine getiriyorlar demektir. Birçok hadiste insanların ihtiyaçlarını giderenler için dünya ve ahiret mutluluğu müjdesi verilmiştir. “Kul Mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettikçe Allah Teâlâ da onun ihtiyacını giderir.” (Seçme Hadisler, Hadis No:301) bu hadislerden biridir.
İslâm tedaviye önem vermiş, her insana tedavi olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat vermeyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde görmüştür: “Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” Maide 32
Beden sağlığımızın yanında ruh sağlığımızı da korumak için gerekli tedbirleri almalıyız. Çünkü ruhi etkilerin yansıması bedenen hastalık olarak çıkmakta, ruhi hastalıklar ise bedeni hastalıklar gibi kısa sürede tedavi edilememektedir. Yüce dinimiz ruh sağlını koruyan birçok tedbir almıştır. Allah’a iman etmek, tevekkül inancıyla yaşamak, başımıza gelen olayları sabırla karşılamak tavsiye edilen hususlardır. Ayrıca yalan, dünya ve mal hırsı, kıskançlık gibi hususlar da ruhu yıpratıcı duygulardandır. Ruhu koruma altına almak için abdest, namaz, oruç tavsiye edilmiş, Kuran okumakla da Ruhun sükûnete erdirilmesi arzu edilmiştir.
Stresten, korku ve üzüntülerden kurtulmanın en temel yolu Allaha İmandır. İnançlı bir kalp huzur içerisindedir. İmanlı olan insan, Allah’ın kendisini asla zorluklar içerisinde bırakmayacağını, gücünün yetmediği şeyler yüklemeyeceğine ve başına sıkıntı geldiği zamanda kendisini yalnız bırakmayıp destekçisi olacağına inanır. Peygamberimiz başta olmak üzere bütün peygamberlerin hayatı bunun en güzel ispatı değil midir? Hz. Âdem hatasıyla tek başına bırakılmamış, Hz. Nuh tufanla desteklenmiş, Hz. Eyüp sıkıntılarına sabretmiş ve Allah da O’nu mükâfatlandırmış, Hz. Yakup oğlu Hz. Yusuf’a kavuşturulmuş, Hz. İbrahim’e Hz. İsmail müjdelenmiş, Hz. Musa Firavunun kavminden Allah’ın yardımıyla kurtulmuş, Hz. Muhammed (s.a.v.) kavminin kendisine reva gördüğü birçok sıkıntıya Allah’ın izniyle göğüs germiştir.
Fiili dua olan tedavimizi yaptırmanın yanı sıra sözlü duamızı da ihmal etmemeli, başa gelen musibet ve hastalıklara sabrederek, “Ey Rabbim! Şifa veren sensin bana şifa ver” diye duada bulunmalı, Kuran okumalıyız. Çünkü Kuran Müminler için ayrıca bir şifa ve rahmet kaynağıdır. 

    

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Örnek Sayfa